Bağışıklık sistemim zayıf olduğu için sık hastalanıyor olabilir miyim?
Erişkinlerde görülen primer immün yetmezlik(PİY)’ler, çocukluk döneminde tanı koyulan ve tedavi ile kontrol altına alınan kalıtsal bir hastalığın erişkin döneme taşınması şeklinde olabileceği gibi doğuştan getirilen özelliklerin(primer) geç klinik sunumu şeklinde de olabilmektedir. Klinik olarak en belirgin bulgu, tekrarlayan ve tedaviye güç yanıt veren enfeksiyonlardır. Ancak ilk bulgu bazen sitopeni, organomegali, otoimmünite veya atipik inflamatuar bağırsak hastalığına bağlı olarak ortaya çıkabilmekte ya da tamamen tesadüfî olarak tespit edilebilmektedir.
Bu kapsamda erişkin yaşlarda tespit edilen başlıca PİY’ler:
- Yaygın değişken immün yetmezlik (YDİY)
- Selektif IgA eksikliği
- IgG alt grup eksiklikleri
- Spesifik antikor eksikliği
- Hiper IgE sendromu
- 6.Bakteriyel, fungal ve viral enfeksiyonlara genetik yatkınlık
- Nötropeniler ve nötrofil fonksiyon bozuklukları
- Çocukluk döneminde tipik olan ancak erişkinyaşta bulgu veren diğer PİY’ler
- İdiyopatik CD4+ T hücre eksikliği
- Good sendromu
- Kompleman eksiklikleri
- Herediter anjiyoödem
- Tekrarlayan ateş sendromlarıdır
Erişkin yaşlarda belirti ve bulgu veren PİY’lerin tanısı, tedavisi ve yönetiminde önemli zorluklar yaşanmaktadır. Bu dalda yetişmiş uzman hekim sayısının yetersiz olması ve hastaların farklı dal hekimlerine başvurmaları bunun temel nedenidir. Toplumsal farkındalık düzeyinin düşük olması da hastaların doğru hekime ulaşması önündeki başka bir engeldir. Netice olarak zamanında müdahale edilmeyen hastalarda hayati komplikasyonlar ortaya çıkmakta ve yaşam süresi önemli ölçüde kısalmaktadır. Sadece ülkemizde değil tüm dünyada yaygın olan bu sorun tedavi giderlerini de artırmakta ve ülke ekonomisine ayrı bir yük getirmektedir. Çocukluk döneminde tanı alan ve uygun tedavi ile erişkin yaşa gelen hastaların bu aşamadan sonraki takiplerinde de aynı nedenlerle aksaklıklar meydana gelmektedir
Primer immün yetmezlikler (PİY), enfeksiyonların sıklık ve şiddetinde artışa, immün disregulasyona (otoinflamasyon, otoimmünite, alerji) ve malignansiye(kanserlere) yatkınlık yaratan immün sistemin doğuştan gelen oldukça heterojen kliniğe sahip hastalıklardır. Bugüne kadar 300 den fazla hastalık tanımlanmıştır. Bazı enfeksiyonların, otoimmün, inflamatuvar hastalıkların beklenmeyen şekilde primer immün yetmezliklerle ilişkilendirilmesi disiplini klinik olarak ilgi odağı haline getirmiştir.
Primer immün yetmezliklerin görülme sıklığı ülkelerin demografik yapı ve hastalık tipine göre değişmekteyse de ülkemizde akraba evliliğinin yüksek olması nedeniyle oransal olarak yüksek görülmektedir. Ülkemizde selektif IgA eksikliği 1/188 oranında görülürken, PİY sıklığı 30.5/100000’dir.
Hastalık, oluşum mekanizmaları ve klinik görünümünü ile sınıflandırılır.
Buna göre 8 ana sınıf belirlenmiştir: 1. Selüler ve humoral immüniteyi ilgilendiren primer immün yetmezlikler; 2. Sendromik bulguların eşlik ettiği kombine immün yetmezlikler; 3. Antikor eksikliği baskın olanlar; 4. immün disregülasyon hastalıkları; 5. Fagositlerin sayı ve/veya fonksiyonlarının konjenital defektleri; 6. İntrinsik ve doğal bağışıklık defektleri; 7. Otoinflamatuvar hastalıklar; 8. Kompleman yetmezlikleri.
Tanı nasıl konur?
Doğru bir immün yetmezlik hastalığının tanısının konması için iyi bir anamnez, aile öyküsü ve fizik muayene koşuldur. Hastalığın başlangıç yaşı, enfeksiyon etkeninin tipi, yerleşim yeri, tedaviye yanıtı, eşlik eden bulgular, ailede immün yetmezlik ve/veya akraba evliliği öyküsü tanının ilk basamaklarını oluşturur. Öykü özellikleri hangi immün yetmezlik hastalığının öncelikle düşünülmesi gerektiğini göstererek bundan sonraki laboratuvar desteği için rehberlik eder.
Bağışıklık sistemi Hastalıklarının Tanısında hangi testler yapılır?
İmmünolojik defektlerin pek çoğu uygun seçilmiş tarama testleri ile tanınabilir ve/veya dışlanabilir. Primer immün yetmezlikte kullanılan testler tarama testleri ve ileri testler olarak ikiye ayrılabilir. Tarama testlerinden MOLEKÜLER BAĞIŞIKLIK TESTLERİ ile bazen küçük bir kan örneği ile tanıya giden yolda büyük yardımları olmaktadır. Özelleşmiş laboratuvar gerektiren ileri testler için de öncülük eder. Laboratuvar, tanıya basamak basamak yardımcı olur. Bunun tek istisnası, çocuklarda acil durum olarak kabul edilen, ağır kombine immün yetmezlik kliniği ile başvuran hastalardır. Bu hastalarda her dakika çok önemlidir, hem tanı basamakları hem de tedavi çok hızlı ve hızlı ve saldırgan olmalıdır.
Tam kan sayımı (TKS), periferik yayma (PY) ve eritrosit sedimantasyon hızı (ESH) ilk kullanılacak testlerdir. ESH normalse kronik bakteriyel veya fungal enfeksiyon olasılığı düşer. Bir bebekte nötrofil sayısı hep yüksek seyrediyorsa ve enfeksiyon belirtileri yoksa lökosit adezyon defekti (LAD) akla gelmelidir. Nötrofil sayısı normal sınırlar içindeyse konjenital ve kazanılmış nötropeniler, LAD dışlanabilir. Benzer şekilde mutlak lenfosit sayısı normalse ağır bir T hücre defekti olma olasılığı azalır. Mutlak nötrofil sayısı (MNS) yaşa göre değişiklik göstermektedir. Yenidoğan döneminde 5000/mm3, sonra 12 aya kadar 1000/mm3 ardından 1500/mm3 üzerindeki MNS’ler normal kabul edilmelidir. 4,5 Mutlak lenfosit sayısı (MNS) değerleri MNS’den farklılık gösterir ve ne yazık ki TKS ve periferik yayma değerlendirirken lenfosit sayısı çok dikkate alınmaz. Yenidoğan ve bebeklik döneminde lenfopeni sınırı 3000/mm3 olarak kabul edilir ancak rakamı 4500/mm3 olarak kabul eden merkezler de vardır, daha büyük çocuklar ve erişkinlerdeki bu değer 1500/mm3’tür. Bir hücrenin mutlak sayısı tam kan sayımındaki miktarıyla periferik yaymadaki yüzdesinin çarpımıyla bulunur. Lenfopeni T hücre yetmezliklerinin (izole veya kombine) varlığı için çok değerlidir. CD4+ T hücre sayılarının mutlak değerlerinin erken bebeklikte (< 5,5 fl) yani küçük trombositlerin varlığı Wiskott-Aldrich Sendromu için neredeyse tanı koydurucudur. Ayrıca sitopeniler, PİY hastalıklarında sık görülen otoimmünitenin göstergesi olabilir.
Çocuklarda yineleyen enfeksiyonlar sadece PİY hastalıklarında görülmez. Bu yüzden PİY hastalıklarından kuşkulanılan durumlarda hastanın yaşı ve yaşadığı çevre, konjenital hastalıklar, sekonder immün yetmezlikler, alerjik hastalıklar, anatomik defektler de göz önünde bulundurulmalı, laboratuvar destek bu amaçla da kullanılmalıdır.
Sekonder immün yetmezliklerin (diyabet, kronik böbrek yetmezliği vb.) dışlanması için biyokimyasal testler yapılmalıdır. Hipoalbuminemi veya serum proteinlerinde düşüklük malnutrisyon veya protein kaybettiren hastalıkların göstergesi olabilir. Bu hastalarda protein kaybına bağlı olarak serum immünoglobulin düzeyleri düşük saptanabilir. Bu durum uzun süre steroid kullanan kişilerde de karşımıza çıkar. Seçili hastalarda ter testi, baryumlu özefagus grafisi, alerji testleri, gastroözefageal reflü sintigrafisi değerlendirilmelidir. Ayrıntılı değerlendirme için alerji ve immünoloji uzmanlarına başvurunuz.
Leave a comment